top of page

Kitap Değerlendirme: Dar Koridor


Daron Acemoğlu, son kitabı Dar Koridor’da yine kurumlara odaklanıyor. Kurumlar nasıl gelişir ve hangi sonuçlara yol açarlar sorularını soran Acemoğlu bu sefer, Ulusların Düşüşü’nden farklı olarak, ekonomik büyümeyi değil özgürlüğün gelişimini anlamaya çalışıyor.

Özgürlüğe giden yolun açılabilmesi için devletin yahut devleti yönetenlerin gücünün sınırlandırılması gerektiği açık. Toplum, ancak başındakileri kontrol edebilirse kendisine bir özgürlük alanı açabilir.

Soru klasik: Batı nasıl bugün batılı kurumlar dediğimiz yapıyı oluşturabilirken Doğu’da farklı bir senaryo işledi? Batı’da toplumun gücü devletin gücüyle dengeliyken yani toplum da devletle beraber güçlüyken dünyanın geri kalan bölgelerinde devletin gücü toplumun gücünü baskılıyor. Bütün bir kitap boyunca Acemoğlu devlet-toplum arasındaki dengenin ortaya çıkışı ve bu dengenin doğurduğu sonuçlardan bahsediyor. Kitabın adı olan Dar Koridor da aslında bu dengeye yapılan bir atıf. Eğer kafamızda bir grafik hayal edip x eksenine toplumun gücünü y eksenine de devletin gücünü koyarsak bu ikisinin eşit ya da birbirine yakın olduğu bölgeye “dar koridor” diyor.

Dar Koridor grafiği

Özgürlüğe giden yolun açılabilmesi için devletin yahut devleti yönetenlerin gücünün sınırlandırılması gerektiği açık. Toplum, ancak başındakileri kontrol edebilirse kendisine bir özgürlük alanı açabilir. Bununla ilişkili olarak Acemoğlu 3 farklı siyasi yapı kavramsallaştırması öneriyor: Despot Leviathan, dizginlenmiş Leviathan ve son olarak Leviathan’ın hiç olmaması. Burada siyasi yapıyla kastedilen şey toplum/devlet ilişkisi.

İlk durumda (despot Leviathan) devlet çok güçlüyken toplum güçsüz. Acemoğlu’nun bu yapıya verdiği örnek Çin. Acemoğlu’na göre Çin 2500 yıldır despotik bir devlet; toplumun alınan kararlarda, yapılan politikalarda bir söz hakkı yok. Acemoğlu’nun teorisinde devletin topluma cevap verebilirliği (responsiveness) en önemli ayrım noktası. Toplumun gücünü belirleyen şey toplumun devlet yönetiminde ne kadar söz sahibi olduğu, politikaları ne kadar etkileyebildiğidir. İkinci durum (dizginlenmiş Leviathan) dar koridor tasvirine uygun yapıları tasvir ederken üçüncü durumdaysa (Leviathan’ın yokluğu) toplum çok güçlüyken devlet güçsüz. Dar koridordaki ülkeler Batı Avrupa ve ABD iken, İngiltere ve ABD tarihsel olarak en iyi örnekler, devletin çok güçsüz olduğu yapılara pratikte neredeyse hiç rastlamıyoruz. Acemoğlu bu yapıya Nijerya’daki Tiv topluluğunu örnek göstermiş.

Her 3 durumda da bir patika bağımlılığından (path dependency) söz etmek gerekiyor. Yani eğer bir ülkede devlet topluma oranla daha güçlüyse güçlenmeye devam edecektir. O siyasi yapının dar koridora girmesindense devletin daha da güçlendiği bir yola girmesi daha olası. Benzer bir şekilde devletin hemen hemen olmadığı kabile topluluklarında da ortaya güçlü bir devlet yapısının çıkması çok düşük bir ihtimal. Eğer bir kere belli bir yola girildikten sonra çıkması zorsa buradaki esas soru şu oluyor: Ülkeler bu dar koridora nasıl girebildiler? Acemoğlu bu soruyu Batı Avrupa’ya özgü tarihsel ve kültürel gelişmelerle cevaplıyor. Acemoğlu Batı Avrupa’da iki şeyin karışımının ülkelerin dar koridora girmesini sağladığı iddiasında: Alman kabilelerinin parlamento kültürü ve Roma’nın kurumları. Roma yıkıldıktan sonra kendisinden geriye kurumsal mirasını bıraktı. Roma’nın yerini dolduran Alman kabileler bu kurumsal mirası kendi kültürleriyle birleştirdi.

Acemoğlu Alman kabilelerin parlamento kültürünü anlatmak için dönemin seyyahlarının kitaplarından notlar paylaşıyor. Buna göre milattan önce 100’lerde dahi Alman kabilelerin parlamento yapısını anlatan yazılı kaynaklar var. Bu kabilelerin net bir lideri yok; savaş zamanı bir araya gelip kendilerine lider seçiyorlar. Dolayısıyla bu lider, gücünü ve meşruiyetini parlamentolardan alıyor. Buradaki önemli ayrım şu: Alman kabilelerin parlamentoları sadece elitlerin katılımıyla sınırlı değil. Hem elitlerin hem de halkın katıldığı parlamentolar var.

Acemoğlu’nun favori dar koridor devleti örneklerinden birisi de Atina demokrasisi. Atina hükmettiği coğrafyada etkili olan güçlü bir devlet. Yollar inşa etmek, toprak reformu yapmak, kimsesiz çocukları okutmak gibi önemli devlet fonksiyonlarını yerine getirebiliyor. Atina güçlü bir devletken aynı zamanda halk da seçkinler üzerinde belli bir kontrole sahip. Çok güçlenen bir elit halkın kararıyla sürgün edilebiliyor. Atina’da elitlerden çok halkın sözünün geçtiği, çoğunluğun yönetime dahil olabildiği kurumlar gelişmiş. Dar koridorda olmak da zaten bu tarz kapsayıcı politik kurumlara sahip olmak demek. Acemoğlu’nun kapsayıcı politik kurumları niye önemsediği malum. Sadece kapsayıcı politik kurumların sürdürülebilir, kaliteli, yenilikçi bir ekonomik büyümeyi üretebileceğini savunuyor. Ulusların Düşüşü’ nün de ana argümanı buydu. Dolayısıyla, dar koridorda olmanın tek faydası sadece topluma daha fazla özgürlük için alan açması değil aynı zamanda kaliteli ekonomik büyümenin de ön şartı olması.

Özgürlük için devletin ve toplumun gücü arasında bir denge olmalı iddiası oldukça sağduyulu. Fakat, dar koridorun ekonomik faydaları ve dar koridora Batı’yı sokan faktörün Alman kabile kültürü olması tartışmalı. Kültürün merkezi Almanya’nın liberal demokrasiyle ilişkisinin belki de Batı Avrupa’daki en kırılgan örnek olması ve kültürel argümanların klasik problemleri bu argümanın sorunlu tarafları.

Kültürel argümanlarla ilgili temel problem bunların ortaya atılış şeklinin yanlışlanabilirliğinin zayıf olması. Batı Avrupa’da toplumun devlete karşı güçlenmesi ve özgürlük alanının açılması çok yeni bir durum fakat bu durumu dayandırdığınız kültür 2000 yıldır oradaydı. Dahası, Acemoğlu’nun teorisinde temele yerleştiği kavram hükümetin topluma cevap verebilirliği. Yani Acemoğlu toplumun gücünü bunun üzerinden ölçüyor. Fakat bugün Batı demokrasilerindeki politika yapımına halk ne derecede katılıyor? Kronikleşen düşük seçime katılım oranları bu anlamda bir soru işareti yaratmıyor mu? Örneğin, yakın zamanda yayınlanan bazı çalışmalar ABD’deki topluma cevap verebilirliğin sınıflara göre önemli ölçüde değiştiğini ve zenginlerin çıkarlarının çok daha fazla korunduğunu ortaya koydu (Gilens and Page 2014; Hayes 2013; Flavin 2012). Ekonomik elitlerin siyaset üzerindeki belirleyici etkisine dayanarak ABD’nin bir çeşit oligarşi olduğunu iddia eden yazarlar dahi var (Winters and Page 2009).

Öte yandan, dar koridorda bulunmanın ekonomik faydalarına yönelik iddialar ise belli açılardan sorunlu. Asya Kaplanları örneğindeki gibi kalkınmacı devlet modeli de pekâlâ kaliteli ekonomik kalkınmaya yol açabiliyor. Hatta bu örneklerdeki ekonomik büyüme mucizeleri Acemoğlu’nun idealize ettiği kurumsal tasarımla ortaya çıkabilir miydi şüpheli. Kaliteli büyümediği ve bir noktada bu büyümeyi sürdüremeyeceği iddia edilen Çin ekonomisi hala iyi bir performansa sahip. Zaten Acemoğlu da tarihsel anlatısını ortaya koyarken gösterdiği titizliği ve ikna ediciliği ekonomik büyümeyle bu kurumsal yapılar arasındaki ilişkiliyi anlatırken sergileyemiyor.

Bibliyografya

Flavin, P. (2012). “Income inequality and policy representation in the American states.” American Politics Research 40(1): 29-59.

Gilens, M. and B. I. Page (2014). “Testing theories of American politics: Elites, interest groups, and average citizens.” Perspectives on politics 12(3): 564-581.

Hayes, T. J. (2013). “Responsiveness in an era of inequality: The case of the US Senate.” Political Research Quarterly 66(3): 585-599.

Winters, J. A. and B. I. Page (2009). “Oligarchy in the United States?” Perspectives on politics: 731-751.

コメント


Son Eklenenler

bottom of page