top of page
49w-white-png.png

Yeni Almanya Denklemi: AfD’nin Beklenen Yükselişi

Yazarın fotoğrafı: Fatma Pelin GöçerFatma Pelin Göçer


Almanya’da gerçekleşen son seçimler, ülkenin siyasi ve ekonomik geleceği açısından kritik bir dönemeç oldu. Seçim sonuçları, bir süredir yükselişte olan aşırı sağda konumlanan Almanya için Alternatif (AfD) partisinin önemli kazanımlar elde ettiğini gösteriyor.

İkincileri Kimse Hatırlamaz Derler!

Almanya’nın geleneksel partileri ise ciddi bir sınavla karşı karşıya kaldı. Ülkedeki sanayi üretimindeki gerileme, enerji krizinin ağır maliyeti ve artan ekonomik belirsizliklerin birçok seçmeni sistem karşı duruş sergileyen bir partiye yönlendirmiş olması, Almanya’nın siyasi dengelerini sarsmaya bir süre daha devam edecek gibi duruyor. Özellikle doğu eyaletlerinde güçlü bir şekilde yükselen AfD, ekonomik sorunlardan ve hükümete yönelik memnuniyetsizlikten beslenen en büyük siyasi kazananlardan biri. Trafik ışığı koalisyonundan Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Özgür Demokratik Parti (FDP) oy kaybı yaşarken, seçimin kazananı Hristiyan Demokrat Birlik (CDU/CSU), AfD ile herhangi bir koalisyona girmeyeceğini şimdiden açıklamış durumda. 2021-2024 yılları arasında Olaf Scholz liderliğinde kurulan ve Kasım 2024'te anlaşmazlıklar nedeniyle sona eren Trafik Işığı Koalisyonu, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller'in oluşturduğu hükümettir.


2021-2024 yılları arasında Olaf Scholz liderliğinde kurulan ve Kasım 2024'te anlaşmazlıklar nedeniyle sona eren Trafik Işığı Koalisyonu, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller'in oluşturduğu hükümettir.

Alman Ekonomisindeki Gerileme ve AfD’nin Yükselişi

Alman ekonomisi, büyük ölçüde sanayi üretimine dayalı bir yapı sergiliyor ve bu sektör, ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının önemli bir bölümünü oluşturuyor. Ancak son yıllarda yaşanan ekonomik durgunluk, sanayi sektöründe ciddi bir gerilemeye neden oldu ve bu durum yatırım kararlarını olumsuz etkileyerek bir kısır döngü yarattı. Özellikle otomotiv, endüstriyel makine ve kimya-ilaç sanayisi gibi enerji yoğun sektörler, artan maliyetler ve küresel rekabetin sertleşmesi nedeniyle zor günler geçiriyor. Elektrikli araç üretiminde Çin’in gerisinde kalan Alman otomotiv endüstrisi, rekabet gücünü korumakta zorlanırken; kimya ve ilaç sektörü de artan enerji fiyatlarının baskısı altında. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında doğalgaz arzının kesilmesi, Almanya’daki enerji maliyetlerini önemli ölçüde artırdı. Bu süreçte Almanya, fosil yakıtlara bağımlılığını azaltmayı hedeflerken, sanayi sektörünün yeni enerji sistemlerine uyum sağlaması ek yatırımlar ve dönüşümler gerektirdi. Almanya’da “Dunkelflaute” olarak adlandırılan, rüzgâr ve güneş enerjisinin daha az verimli olduğu dönemlerde enerji fiyatlarında dalgalanmalar yaşanabiliyor. Uzmanlar, enerji depolama teknolojilerinin gelişmesi gibi düzenlemelerle bu tür dalgalanmaların uzun vadede kontrol altına alınabileceğini öngörüyor. AfD ise enerji politikalarına yönelik sert eleştirileriyle dikkat çekiyor. Parti, nükleer santrallerin yeniden açılmasını ve Rusya ile enerji iş birliğine dönülerek ucuz doğalgaz tedarik edilmesini savunuyor. Yükselen enerji fiyatları ve artan yaşam maliyetleri, özellikle ekonomik açıdan daha kırılgan kesimlerde memnuniyetsizliği artırıyor. Doğu Almanya gibi ekonomik olarak daha zayıf bölgelerde yaşayan seçmenler, geleneksel partilere olan güvenlerini kaybederken, ekonomik sıkıntılara karşı daha radikal çözümler sunduğunu iddia eden AfD gibi sistem karşıtı partilere yöneliyor.





Göç, Enerji ve AfD'nin Siyasi Yolculuğu

AfD, ilk kurulduğunda Avrupa Birliği’nin ekonomi politikalarına karşı çıkan ve daha çok mali konulara odaklanan bir parti olarak ortaya çıktı. Ancak zamanla, göç, ulusal kimlik ve sosyal politika gibi daha geniş ve daha tartışmalı konulara yönelerek popülist bir çizgiye evrildi. Bu dönüşümün en kritik noktalarından biri, 2015’te yaşanan mülteci krizi oldu. Dönemin şansölyesi Angela Merkel, Almanya’nın insani sorumluluklarını vurgulayarak ülkeye 1 milyondan fazla mülteciyi kabul ederken, AfD bu politikayı sert bir şekilde eleştirdi. Parti, göçmenlerin sosyal hizmetler üzerinde baskı oluşturduğunu, iş gücü piyasasında rekabeti artırarak maaşları düşürdüğünü ve toplumsal uyumu zorlaştırdığını öne sürdü.


AfD’nin bu söylemleri, özellikle ekonomik sıkıntıların belirgin olduğu bölgelerde karşılık buldu. Doğu Almanya’da ekonomik büyümeden yeterince pay alamadığını düşünen seçmenler, AfD’nin göç ve ekonomi politikalarına yönelik eleştirilerini desteklerken, Batı Almanya’da da partiye yönelik ilgi zaman içinde arttı. Almanya’daki ekonomik yavaşlama ve artan yaşam maliyetleri, AfD’nin yalnızca bir protesto partisi olmaktan çıkıp güçlü bir siyasi aktöre dönüşmesine zemin hazırladı. Parti, sanayinin korunmasını, enerji fiyatlarının düşürülmesini ve göç politikalarının sıkılaştırılmasını savunarak kitlesini genişletti.


2017 seçimlerinde %12,6 oy alarak Bundestag’a üçüncü büyük parti olarak giren AfD, zamanla konumunu daha da güçlendirdi. 2025’e gelindiğinde ise, ekonomik kriz ve toplumsal huzursuzluk gibi faktörlerden beslenerek SPD’yi geride bırakıp Almanya’nın ikinci büyük partisi konumuna yükseldi. Ancak, göçmen iş gücünün ekonomiye katkısına dair veriler ve Almanya’nın yaşlanan nüfusu göz önüne alındığında, AfD’nin göç politikalarına yönelik söylemleri kamuoyunda tartışılmaya devam etti.


“Wir schaffen das” (Bunu başarabiliriz), 2015 göçmen krizi sırasında dönemin Şansölyesi Angela Merkel tarafından yapılan bir açıklamadır.


AfD’nin Yükselişinde “Weidel Etkisi”

AfD’nin son dönemdeki yükselişinde en çok öne çıkan figürlerden biri olan Alice Weidel, parti içinde diğerlerinden farklılaşan profili ile dikkat çekiyor. Queer kimliği ve AfD’nin LGBT+ haklarına mesafeli tutumu arasındaki tezat, sıkça gündeme gelen konulardan biri oldu. Bu durum, kamuoyunda AfD’nin iç dinamikleri ve tutarsızlıkları üzerine tartışmalara neden olurken, Weidel’in parti içindeki konumunu doğrudan zayıflattığına dair net bir işaret olduğunu söylemek zor.


Öte yandan, Weidel’in ekonomi alanındaki geçmişi ve küresel perspektifi, onu AfD içinde öne çıkaran bir diğer önemli faktör. Çin’de ekonomi doktorası yapmış ve küresel finans sektöründe deneyim kazanmış olması, özellikle Almanya’nın ekonomik sorunlarının tartışıldığı bir dönemde ona güçlü bir pozisyon sağlıyor. Avrupa’nın en büyük ekonomisinin Çin ile rekabet gücünü kaybettiği, sanayi sektörünün kriz içinde olduğu ve enerji fiyatlarının yükseldiği bir ortamda, AfD’nin ekonomi politikalarına yönelik söylemlerinde Weidel’in belirgin bir etkisi olduğu gözlemleniyor. Parti içindeki birçok figür, göç karşıtı ve milliyetçi söylemlerle sınırlı kalırken, Weidel’in ekonomik duruşu, AfD’nin geleneksel tabanının ötesinde farklı gruplara da hitap etme potansiyelini arttırmış gibi görünüyor.



AfD’nin Yükselişi Devam Edecek mi?

Almanya’da enerji krizi, sanayi üretimindeki gerileme ve göç politikalarına duyulan tepki, AfD’nin gücünü artırarak partiyi önemli bir siyasi aktör haline getirmiş durumda. Parti, bu seçimde hem çekirdek tabanı hem de protesto oyları sayesinde önceki seçimlere kıyasla oylarını en çok arttıran parti oldu. Bu yükselişe rağmen Almanya’nın diğer önde gelen siyasi partileri AfD ile koalisyona yanaşmıyor, siyasi partiler AfD yanlısı ve karşıtı olarak ikiye bölünmüş durumda. Koalisyon kurulduktan sonra, atılacak hamleler ile sanayinin rekabet gücünü kazanması, enerji maliyetlerinin azaltılması gibi konularda atılacak adımlar, partinin gelecekte nerede konumlanacağını belirleyecek en önemli faktörler gibi görünüyor.


Kaynakça:

Yorumlar


Son Eklenenler

49W küresel gündem, siyaset ve ekonomi konularında içerik üretir. Olayları bir sosyal bilimci titizliğiyle ele alırken, sunuşu her seviyeden muhatabın anlayacağı bir üslupla birleştirmeyi hedefler. Siz de ekibimizin bir parçası olmak isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz.

İletişim: kirkdokuzw@gmail.com

49w-white-small-png.png

Takip Edin

  • Youtube
  • X
  • Instagram
  • Facebook

©2018-23 kırkdokuzw | Tüm Hakları Saklıdır

Site by Ali B. Bosca

bottom of page