Yapay Zeka Destekli Bir Komünizm Başarıya Ulaşır Mı?
Bu yazı, yazarın Project Syndicate’deki “Would AI Enabled Communism Work” isimli yazısının çevirisidir. Yazının Gazete Oksijen tarafından yapılan çevirisine https://gazeteoksijen.com/yazarlar/daron-acemoglu/yapay-zeka-komunizm-getirir-mi-182253 adresinden ulaşabilirsiniz.
“Yapay zeka, piyasa ekonomisinin halihazırda yaptığı tüm hesaplamaları ve veri toplamayı yapabilse bile (çok büyük bir ihtimal), gücün merkezi bir otoritenin elinde toplanması yine de büyük bir endişe kaynağı olacaktır.“
Friedrich von Hayek en çok 1944 tarihli Kölelik Yolu kitabı ile tanınır. Ancak ekonomi alanındaki en ünlü çalışması; toplumun tercihler, öncelikler ve üretkenlik gibi ekonomik temeller hakkında dağınık bilgileri nasıl kullandığı ve edindiği üzerine oldukça kısa bir makale olan “Bilginin Toplumda Kullanımı”dır.
Makale, merkezi planlamaya yönelik güçlü bir eleştiri geliştirerek hiçbir merkezi otoritenin “bireylerin sahip olduğu eksik ve sıklıkla birbiriyle çelişen dağınık bilgi parçalarını” yeterince toplayamayacağını ve işleyemeyeceğini savunuyor. Her bir bireyin yeteneklerini en verimli ve yaratıcı şekilde nerede kullanacaklarına dair fikirleri bir yana, milyonlarca ürün arasındaki tercihlerini bile bilmediklerinden merkezi planlamacılar başarısız olmaya mahkumdur.
Buna karşın, piyasa ekonomileri bu tür bilgileri hem verimli hem de etkili bir şekilde işleyebilir ve bir araya getirebilir. Piyasa ekonomileri; fiyat sinyalleri, piyasa katılımcılarının öncelikleri ve tercihleri hakkındaki verileri sorunsuz bir şekilde iletir. Kalay kıtlaştığında, fiyatı yükselir ve Hayek’in açıklamasına göre, “kalay kullanıcılarının bilmesi gereken tek şey, eskiden tükettikleri kalayın bir kısmının artık başka bir yerde daha karlı bir şekilde kullanılabileceği ve sonuç olarak kalaydan tasarruf etmeleri gerektiğidir.”
Bu sadece mevcut verilerin işlenmesiyle de ilgili değildir. Hayek’e göre piyasa sistemi aynı zamanda yeni, ilgili sinyalleri keşfetme ve hatta onları üretme konusunda da daha iyidir: “Ekonomik hesabın başladığı ‘veriler’ hiçbir zaman tüm toplum için, sonuçlarını hesaplayabilecek tek bir zihne ‘verilmez’ ve hiçbir zaman da verilemez.”
Hayek, merkezi planlamanın bilgi temelli (ya da “hesaplamalı”) bir eleştirisini sunmasıyla tanınsa da argümanları daha geniş anlamda ademi merkeziyetçiliğe yönelik bir çağrı olarak anlaşılmalıdır. Hayek, “Toplumun ekonomik sorununun esasen değişimlere hızlı uyum sağlamak olduğu konusunda hemfikirsek… nihai kararlar bu koşullara aşina olan insanlara bırakılmalıdır” demektedir. Nihayetinde Hayek şu sonuca varır: “Bu sorunu bir çeşit ademi merkeziyetçilikle çözmeliyiz” yani piyasa ekonomisi ve fiyat sistemi yoluyla.
Hayek’in argümanları on yıllar boyunca her türlü düzenlemeyi reddetmek için temel oluşturdu. Ekonomik faaliyetlerin (yeni ürünlerin piyasaya sürülmesini düzenleyen tedbirler gibi) veya fiyatların (tavan veya kontroller gibi) herhangi bir şekilde düzenlenmesi fiyat sisteminin işleyişine müdahale ederse, sürekli değişen bir dünyaya uyum sağlamanın merkeziyetsiz sürecini engelleyecektir.
Ancak şimdi, yapay zeka, özellikle de önceden var olan büyük miktarda bilgiyi kodlayan, işleyen ve dağıtan (yüz milyarlarca parametre aracılığıyla) üretken yapay zeka modelleri, Hayek’in argümanı için iki zorluk ortaya çıkarmakta.
Birincisi, yapay zekanın devasa ölçekteki verileri emme, düzenleme ve yorumlama yeteneği göz önüne alındığında, merkezi planlamayı günümüz piyasa sistemlerinden daha verimli hale getirip getiremeyeceği merak edilebilir. “Yapay zeka sosyalizminin” (ya da “otomatize lüks komünizmin”) ardındaki umut budur: Yapay zeka, merkezi planlamacılara optimal ve (sözde) hayırsever ekonomik tahsisleri belirleme araçları sağlayacaktır.
Ancak yapay zeka sosyalizmi ilginç bir düşünce deneyi olsa da Hayek’in yalnızca yüzeysel bir eleştirisini sunmaktadır. Yapay zeka, piyasa ekonomisinin halihazırda yaptığı tüm hesaplamaları ve veri toplamayı yapabilse bile (çok büyük bir ihtimal), gücün merkezi bir otoritenin elinde toplanması yine de büyük bir endişe kaynağı olacaktır.
1930’ların başında beş milyon Ukraynalının ölümüne neden olan kıtlık, Stalin’in doğru tahsisleri hesaplayamamasının bir sonucu değildi. Aksine, yeterli bilgiye sahipti ve bunu kullanarak bölgeden mümkün olduğunca fazla tahıl çıkardı (daha büyük siyasi motivasyonlar ve muhtemelen Ukrayna’yı harap etme arzusu nedeniyle).
Dahası, Hayek’in merkezi planlamaya yönelik eleştirisi mevcut rakamları işleyebilmenin ötesine geçmekte. Görüldüğü gibi Hayek, öncelikle değişime uyum sağlamaya odaklanır ve bu nedenle bilginin kullanımı kadar bilginin yaratılmasının önemini de vurgular.
“Benim ilgilendiğim bilgi türü,” diye yazar Hayek, “doğası gereği istatistiklere giremeyecek türden bir bilgidir.” Bunun anlamı, çok güçlü bir büyük dil modelinin (LLM) bile dağınık bilginin gerçek doğasıyla başa çıkamayacağıdır.
Ancak yapay zeka, Hayek’in argümanlarına ikinci ve daha derin bir meydan okuma da getirmektedir. ChatGPT-4 gibi üretken yapay zekalar çağında, piyasaların bilginin merkeziyetsiz kullanımını kolaylaştıracağını varsaymalı mıyız? Bu teknolojinin gelişimine, bilgiyi merkezileştirme işinde çok başarılı olan iki dev şirket Alphabet (Google) ve Microsoft öncülük ediyor. Diğer şirketler bu ikiliyle rekabet edebilse bile, LLM’ler doğaları gereği yüksek derecede merkezileştirme gerektirebilir. İnsanlığın büyük bir bölümünün bilgilerini aynı modelden aldığı bir senaryoyu hayal etmek epey kolay.
Elbette Google ya da Microsoft’un bilgi üzerindeki kontrolü Çin Komünist Partisi’ninki ile aynı değil. Ancak Simon Johnson ve benim yeni Power and Progress: Our Thousand-Year Struggle over Technology and Prosperity adlı yeni kitabımızda ileri sürdüğümüz gibi, görünüşte iyi huylu olan merkezileşme biçimleri bile, nihai olarak kontrolün kimde olduğuna bağlı olarak sayısız ekonomik ve siyasi bedel getirmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bu bedeller arasında, şirketlerin ellerinde verilerin alttan gelen diğer şirketlere piyasaya giriş engelleri yaratması nedeniyle teknoloji sektöründe artan tekelleşme, teknolojinin demokratik katılıma zarar veren duygusal öfke üretmesi, aşırılık ve yankı odalarını besleyen sürekli çevrimiçi etkileşim ve bireyselleştirilmiş dijital reklamlara dayalı iş modellerinin geliştirilmesi yer almaktadır.
Dolayısıyla adem-i merkeziyetçilik hala arzu edilesi bir durumdur. Ancak yapay zeka çağında bunu teşvik etmek için, yalnızca potansiyel bedellere odaklanmak yerine, düzenlemeyi benimseyerek Hayek’in argümanını tersine – ya da en azından kendi tarafına – çevirmemiz gerekebilir.
Comments