Türkiye’nin Afrika Açılımı
Yazar: Eda Aytun
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Afrika ile olan güçlü diplomatik ilişkilere pek ehemmiyet verilmedi. Ülkenin dikkati, o dönemde çizilen yeni güvenlik sınırları ve içe dönük seyreden politikalar üzerindeydi. Soğuk Savaş’ın bitişine kadar herhangi bir ilerleme göstermeyen Türkiye -Afrika ilişkileri, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte Türkiye’de yeniden ilgi uyandırmıştı. 1998 yılında dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in hazırladığı “Afrika’yla Açılım Eylem Planı” ise Türkiye-Afrika ilişkilerinde dönüşümün sinyali olmuştu.
Türkiye’nin Afrika’daki Siyasi ve Ekonomik Modeli
Türkiye’nin Afrika ile güçlenen ilişkisi hem iç dönüşümünün hem de küresel politik ekonomideki değişimlerin bir sonucudur. Türkiye’nin Afrika açılımı, çok boyutlu bir dış politika tanımlamanın ve sadece yakın komşularıyla değil, diğer bölge ve kıtalarla da ekonomik ve politik ilişkiler geliştirme anlayışının önem kazandığı bir döneme denk gelmiştir. Türkiye, Afrika ülkeleriyle ilişkisini yeniden yapılanma amacıyla insani yardımlar ile başlatmış, altyapı, gıda güvenliği, sağlık, beşerî sermaye, kalkınma da dahil olmak üzere ekonomik faaliyetler devam ettirmiştir. Türkiye’nin Afrika ile resmi etkileşiminin ardındaki nedenleri anlamak için son yirmi yılda küresel politik ekonomideki değişimlerin ve Türkiye’nin iç politik ve ekonomik dönüşümünün analiz edilmesi ve Türkiye’deki özel sektörün incelenmesi gerekir.
Türkiye – Afrika Ortaklık Zirvesi – 2021
Kasım 2002’de tek partili çoğunluk hükümeti olarak iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), diğer siyasi iktidar merkezlerinden anlamlı bir engel ve meydan okuma olmaksızın iç ve dış politikaları formüle etmeyi başarmıştı. Türkiye yeni dış politika öncelikleri belirleme konusunda daha fazla özgürlük kazanmıştı. Bu doğrultuda, Türkiye’nin mevcut Afrika politikası büyük ölçüde Avrupa Birliği’nin (AB) 1997’de Türkiye’yi aday ülke olarak reddetmesine verilen yanıtın sonucudur. Bu reddedilme sonucunda Türkiye’nin siyasi seçkinleri dış politikasını genişletmede farklı seçenekler düşünmeye başladı. Bu yeniden yönlendirme çabasının ana odağı Afrika, Latin Amerika ve Asya gibi geleneksel olarak ihmal edilen alanlar üzerineydi. Ancak bu mütevazı açılım planları, siyasi ve ekonomik bulanıklık nedeniyle dört yıl sonrasına kadar başlatılamadı.
Afrika, özellikle Orta Doğu’ya kıyasla iç ve dış politika uygulamaları açısından da en az riskli bölge olarak kabul edilmiştir. Türkiye kendisini “Afro-Avrasya” ülkesi olarak tanımlamakta ve bölgesel bir güç haline gelmeye çalışmaktadır. Davutoğlu bu angajmanı bir benzetme ile şöyle açıklıyor; Türkiye küresel güney bölgelerinde ne kadar çok genişlerse, stratejik olarak Batıya da o kadar ilerlemiş olacaktı. Yani Batı’da daha etkin nüfuz elde etmek için Türkiye’nin önce daha geniş bir kıtada nüfuz elde etmesi gerekiyor. Afrika, bu stratejinin 2005’ten beri uygulamaya konulduğu yerlerden biridir.[1]
Ankara’nın Afrika politikasının gelişimine genel bir çerçeveden bakarsak;
Türkiye 2005 yılını “Afrika Yılı” ilan etmiş, 2008 yılında da gerçekleştirdiği Afrika zirvesiyle siyaset ve ekonomi de dahil olmak üzere ilişkileri çeşitlendirmiştir. Bu zirveyle başlayan süreç, o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Ağustos 2011’de Somali’nin başkenti Moghadişu’ya yaptığı ziyarete kadar devam etmişti. Bu dönemde Türkiye-Afrika ilişkileri çok boyutlu bir nitelik kazanmıştı. Türkiye hükümeti çeşitli Afrika ülkelerinde büyükelçilikler açarken, ülkenin Afrika ile ticaret hacmi 4 milyar dolardan yaklaşık 18 milyar dolara çıkmıştı. [2]
Somali’ye yapılan bu resmi ziyaret, Türkiye-Afrika ilişkilerini daha olgun bir siyasi ilişkiye dönüştürdü. 2011 Yılında Türk hükümetinin Somali girişimi, ülkenin sadece ekonomik bağ ve insani yardımlara değil; ek olarak yüksek politikalara, yani siyasi meselelere ve güvenlik konularına odaklanmasını da beraberinde getirdi.
2014 sonu Türkiye–Afrika ilişkilerinin kurumsallaşması bakımından özel bir öneme sahiptir. Örneğin, ikinci Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi Kasım 2014’te Ekvator Ginesi Malabo’da yapıldı. Daha önce 2008’deki ilk Türkiye–Afrika Zirvesi’ne katılan Afrikalı liderlerin çoğunun, Türkiye’nin kıtadaki içtenliği konusunda ciddi şüpheleri olduğu konuşulsa bile Malabo Zirvesi, iş birliğini genişletme ve gelecekte karşılıklı faydaları en üst düzeye çıkarma ve böylece Afrika liderlerinin endişelerini hafifletme olasılığına odaklandı. Böylece bu süreç; ilişkilerin sosyal, politik ve ekonomik düzeyde ilerlemesinin yolunu açtı.[3]
Türkiye’nin Afrika’dan Ekonomik Beklentileri Neler?
Afrika’da yeni pazar arayışları, Türkiye’nin 1998 ve 2001 krizlerinin etkilerini atlatma çabalarıyla aynı döneme denk gelmektedir. Bir taraftan siyasi iradenin Afrika ile ilişkileri geliştirme girişimleri diğer taraftan özel sektörün geleneksel ticaret ortağımız Avrupa ülkeleri ve gelişmiş ekonomiler dışında yeni pazar arayışları, Türkiye’nin 2000’li yıllardan itibaren Afrika kıtası ile ticaretinin ivme kazanmasını sağlamıştır. Bu durumu, Afrika ülkeleri ile yapılan ekonomik ve ticari anlaşmalar bize anlatabilir. Bu bağlamda, ekonomik düşünceler giderek dış politika seçimlerini de şekillendirmiş ve politika oluşturmada yer alan aktörleri değiştirmiştir.
MÜSİAD, İSHAD gibi bireysel girişimciler ve iş insanları dernekleri de 2005’ten çok önce kıta ile etkileşime girmeye başlamış, kıtaya yatırım yapmaya teşvik edecek raporlar hazırlamıştır. Bu çabalar, Türkiye’nin Sahra Altı Afrika ülkelerine ihracat hacmini 1996’dan 2004’e yedi kat artırmıştır. İhracat hacmi sadece 2020 yılında 10 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Hatta Mısır tek başına Türkiye-Afrika arasında 2018 yılında yapılan ticaretin yüzde 24’ünü oluşturmaktaydı.[4] Afrika Kıtası’yla toplam ticaret, 2021 yılı sonu itibarıyla da 25,3 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır.
Beklentiler Sonuç Verdi mi?
2008 yılında Türkiye Afrika Birliği (AfB) tarafından stratejik ortak ilan edilmiştir. Ve başta siyasi ilişkiler; ek olarak ticaret, yatırımlar, kültürel projeler, güvenlik ve askeri iş birliği ve kalkınma projeleri alanlarında Afrika Ortaklık Politikası, Türkiye’ye ivme kazandırmıştır.
2020 yılı sonu itibarıyla 25,3 milyar dolar seviyesine ulaşan toplam ticaret, sayısı 43’e ulaşan büyükelçilikler, THY gibi ticaret hacmi geniş, liman ve havaalanı firmalarının kıta üzerindeki faaliyetlerinin artması, TİKA ve Kızılay gibi örgütlerin faaliyetlerinin artışı da Türkiye’nin Afrika’daki ekonomik varlığının artışını göstermektedir.
Sonuç
Türkiye’nin Afrika üzerinde kullandığı yumuşak güç ve diplomasi, sağlam bir ilişki adına yeni bir dönem başlatmıştır. Türkiye’nin Afrika’daki varlığı sadece kıtanın acil sorunlarına kalıcı çözümler geliştirme üzerine değil; aynı zamanda ticari ilişkilerle de ilgilidir. Bu değerlendirme kapsamında Türkiye bölgede ekonomik ve siyasi hedefleri/çıkarları doğrultusunda çeşitli yöntemlerle ilerleyen bir devlet konumunda görülmelidir.
Genel olarak, Türkiye’nin Afrika ile ilişkisi , zaman geçtikçe yeni unsurlar eklenerek yavaş yavaş derinleşmiştir. Benzer şekilde, Afrika politikasının şekillenmesinde Türk bürokrasisinden yeni aktörler ve kurumlar da yer almış, bu arada Afrikalı ortakların bu ilişkileri geliştirme konusundaki çıkarları da giderek artmıştır. Artan ekonomik ve ticari rakamlar, bize bunu açıklamaktadır.
[1] Küçük, Yusuf Kenan. 2015. “TEN YEARS OF TURKISH ENGAGEMENT WITH AFRICA: DISCOURSE, IMPLEMENTATION AND PERCEPTION IN SOMALIA.” Oxford University.
[2] Ozkan, Mehmet. 2016. “Turkey’s Political-Economic Engagement With Africa.” In Emerging Powers in Africa: A New Wave in the Relationship?, eds. Justin van der Merwe, Ian Taylor, and Alexandra Arkhangelskaya. , 217–31.
[3] Ozkan, Mehmet. 2016. “Turkey’s Political-Economic Engagement With Africa.” In Emerging Powers in Africa: A New Wave in the Relationship?, eds. Justin van der Merwe, Ian Taylor, and Alexandra Arkhangelskaya. , 217–31.
[4] ORUC, Ali, Strateji ve Bütçe Uzmanlığı Tezi: Türkiye’nin Afrika Stratejisinin Dış Ekonomik İlişkiler Bağlamında Değerlendirilmesi ve Öneriler, Mayıs: 2022.
コメント