Sudan İç Savaşının Yarattığı İnsanlık Krizi: Çıkış Yolu Mümkün mü?
Sudan İç Savaşı’nın Bilançosu
15 Nisan 2023’te başlayan Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ve Hızlı Destek Güçleri'nin (RSF) çatışmalarından bu yana yaklaşık 20.000 kişi yaşamını yitirdi ve 11 milyondan fazla kişi yerinden edildi. Bu sayı dünyada şimdiye kadar yaşanmış en büyük ölçekli yerinden edilmelerden biri olarak kayıtlara geçti. Savaş nedeniyle Sudan’dan kaçarak Çad, Libya ve Uganda gibi komşu ülkelere sığınanların sayısı 3 milyonu aşmış durumda ve bu kişilerin büyük bir çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Ayrıca, savaşın etkisiyle 25 milyondan fazla Sudanlı, giderek derinleşen bir gıda kriziyle mücadele ediyor. Dünya Gıda Programı’na (WFP) göre, iç savaş sona ermediği takdirde Sudan, tarihin en büyük açlık krizlerinden birine sahne olabilir...
İç savaş, bölgedeki kadınları yalnızca ölüm tehlikesi ve açlıkla değil, aynı zamanda cinsel saldırı riskiyle de karşı karşıya bırakıyor. Ekim ayı sonunda komutan Keikel’in taraf değiştirmesinin ardından, büyük bir intikam harekâtı başlatan RSF ve diğer milislerin, Gezira bölgesindeki 7 ila 75 yaş arasındaki kadınlara tecavüz ettiği ve bazılarını seks kölesi olarak kaçırdığı bildiriliyor.
Çatışmaların Başlangıcı ve Ateşkes Girişimleri
Çatışmalar, RSF’nin 2023’te başkent Hartum’da hükümet binalarına saldırmasıyla başladı. Başkent Hartum ve Omdurman, iki güç arasında bölünürken RSF, hükümet binalarının çoğunu ele geçirdi ve SAF lideri el-Burhan’ın hükümeti Port Sudan’a taşımak zorunda kalmasına yol açtı. Bugüne kadar yapılan ateşkes sağlama girişimleri, çatışmaları durdurmaya yetmedi ve uluslararası aktörlerin desteklediği anlaşmalar kısa sürede hükmünü kaybetti. Ateşkes çabalarının sonuçsuz kalması, Sudan’daki istikrarsızlığı Mısır, İran ve BAE’nin taraflara verdiği destekle daha da karmaşık bir hale getirdi.
Sudan’daki Güç Mücadelesinin Arka Planı
Çatışmanın temelinde, Sudan’ın fiili lideri ve Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) Başkanı General Abdel Fattah el-Burhan ile Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) lideri General Mohamed Hamdan Dagalo arasında gerçekleşen başarısız müzakereler yatıyor. General el-Burhan, orduyu merkezi bir güç olarak tutma çabası içerisindeyken, RSF lideri Dagalo ise askeri ve siyasi alanda daha fazla söz sahibi olmayı hedefliyordu. Bu anlaşmazlık, 2023 yılında başkent Hartum’un şiddetli çatışmaların merkezi haline gelmesine neden oldu.
Sudan siyasetinde uzun süredir etkili olan SAF, ülkenin düzenli ve resmi ordusu. RSF ise 1989’da darbeyle iktidara gelen ve 30 yıl boyunca yönetimi elinde tutan Ömer el-Beşir’in, Darfur’daki etnik ayrımcılığa karşı çıkan isyanları bastırmak için kurduğu Janjaweed Arap milis güçlerinden türemiş bir yapı. Darfur’daki çatışmalar sonrasında el-Beşir, RSF’yi olası bir darbe girişiminde SAF’ye karşı denge unsuru olarak kullanmayı hedeflemişti.
El-Beşir’in hesabı tutmadı ve 2019’da El-Burhan ve Dagalo, halkın demokrasi talebiyle başlattığı kitlesel protestoların ardından el-Beşir yönetimine darbe yaptı. Darbeden sonraki süreçte iki general, ülkede istikrarın sağlanabilmesi için Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Mısır'dan destek aldı.
El-Beşir’in devrilmesinden sonra Dagalo’nun liderliğindeki RSF, bağımsız bir güç olarak faaliyetlerini sürdürmeyi kesmemesi sonucunda ve SAF ile otorite mücadelesine girdi. 5 Aralık 2022’de taraflar aralarında doğan krizi sona erdirmek amacıyla “Siyasi Çerçeve Anlaşması” imzaladı. Bu anlaşma, SAF ve RSF’nin birleşerek, tek bir ordu oluşturmasını ve askeri liderlerden sivil liderlere geçişin sinyalini veriyordu. El-Burhan, RSF’yi ordu bünyesine bir an önce dahil etmek istedi. RSF başta Sudan siyasetindeki varlığını meşrulaştırma umuduyla anlaşmayı destekledi. Ancak, her iki tarafın yetki devri sürecine dair güvensizlikleri ve ortak bir komutaya bağlı hareket etme konusundaki isteksizlikleri askeri gerilime neden oldu.
Bu noktada, Sudan’daki çatışmayı yalnızca Dagalo ve el-Burhan arasındaki bir güç mücadelesi olarak görmek yetersiz kalmakta. Afrika kıtasındaki çoğu ülkenin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından bugün hala istikrarsız siyasi, askeri ve ekonomik bir yapıya sahip olması ortak bir sebebe dayanıyor.
Afrika'daki Keyfi Sınırların Sudan Üzerindeki İzleri
Sudan gibi birçok Afrika ülkesinde de sınırlar, 19. yüzyılda Berlin Konferansı sonrası Avrupalı güçler tarafından, kıtadaki yerel toplulukların etnik, dilsel ve coğrafi bağları göz ardı edilerek çizildi ve yıllar sonra bile bu yapay sınırların yarattığı sosyal ve siyasi çatışmalar etkisini sürdürüyor. Sudan da bu dinamiklerden bağımsız bir ülke değil.
Nitekim, 1956’da İngiliz-Mısır ortak yönetiminden bağımsızlığını kazanmasının hemen ardından ilk Sudan iç savaşı yaşandı. Bağımsızlık sonrasında kuzeyde yaşayan Arap ve Müslüman ağırlıklı yönetim ülkenin güney bölgesini birçok konuda ihmal etti ve bölgede yaşayan Hristiyan ve animist topluluklara karşı ayrımcı politikalar uygulamaya başladı.
Kuzeyin kaynaklara ve siyasi güce hakim olması, güneydeki topluluklarda ekonomik geri kalmışlık ve kültürel baskı hissini derinleştirdi. Var olan eşitsizliğin etkileri Sudan’ı uzun yıllar süren bir siyasi iktidarsızlığa sürükledi. 1983 yılında, şeriat kanunlarının ülke çapında uygulanmaya başlanması Güney ve Kuzey Sudan arasındaki gerilimi tırmandırdı. Bu süreç, bağımsızlık arayışının çatışmalara dönüşmesine yol açtı. Bu çatışmalar 2011’de Güney Sudan’ın bağımsızlığını alması ile sonuçlandı. Farklı etnik grupları göz ardı edilerek çizilmiş bu keyfi sınırlar Nijerya, Kongo, Ruanda ve Liberya gibi diğer Afrika ülkelerinde de bağımsızlık sonrası yaşanan iç savaşların önemli sebeplerindendi.
Bugün Sudan'da yaşanan iç savaş, Afrika kıtasının tarihsel mirasını taşıyor. RSF'in en başta güç kazanmasının temel nedeni, El-Beşir hükümetinin Darfur'daki isyanları bastırmak için kullandığı acımasız stratejidir. El-Beşir, bölgedeki etnik çatışmaları kendi lehine çevirerek, yerel Arap milis güçlerinden oluşan Janjaweed'i silahlandırdı ve bu milisler, hükümetin desteğini arkasına alarak Darfur'daki yerel halkı hedef aldı, köyleri yakıp binlerce sivili katletti. Bu vahşet, 21. yüzyılın ilk soykırımı olarak tarihe geçti. Geçici olarak isyanı bastırmış olsa da, bu strateji, RSF’nin bugünkü askeri ve siyasi gücünün temellerini atarak, Sudan’daki çatışmaların daha da derinleşmesine neden oldu. Bugüne bakıldığında, RSF devlet içinde devlete dönüşmüş durumda.Sudan’daki mevcut iç savaş, yalnızca diplomatik çabalarla çözülmesi gereken irrasyonel bir güç mücadelesi değildir. Aynı zamanda, sömürgecilik sonrası dönemde Afrika’da yaşanan olayların ve uygulamaların yarattığı istikrarsızlık döngüsünün bir örneğidir.
Sudan’daki Çatışmanın Küresel Boyutu: Neden Ateşkes Sağlamak Zorlaştı?
Sudan’daki iç savaş, üçüncü ülkelerin çatışma bölgelerindeki karışıklığı çıkarları için nasıl kullandığını göstermektedir. Aylardır süren çatışmaların çıkış ve bu hale gelmesinin sebeplerinden birisi de yerel aktörlerin, bir diğer üçüncü aktör haline gelen küresel güçler ile yaptıkları işbirliklerinde yatıyor. Dış aktörlerin Sudan’daki yerel çatışmalardan Sudan’dan elde edecekleri kazanımlar doğrultusunda faydalanmaya çalışması, çatışmanın çözümünü daha da karmaşık hale getiriyor.
Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler uzmanlarının raporlarına göre, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) RSF’yi silahlandırdı ve iç savaşın seyrini önemli ölçüde değiştirmiş bulundu. BAE ayrıca, Sudan lideri el-Burhan’ı İslamcı politikaların bir devamı olarak görerek etkisini sınırlandırmayı ve yerine daha pragmatik liderleri desteklemeyi hedefledi. Bunun yanı sıra, Kızıldeniz’i uluslararası bir ticaret merkezi haline getirmek için Sudan’daki Abu Amama Limanı’na yatırım yapmayı planladığı da kaydedildi.
Suudi Arabistan ise gelecekteki enerji ve ticaret stratejileri adına Sudan ordusuna destek verdi. Her iki tarafın da Körfez ülkelerinin patronlarından askeri ve siyasi destek alması, barış çabalarını büyük ölçüde zayıflattı. Suudi Arabistan’ın yanı sıra Mısır ve İran da farklı hedeflerle olsa da Sudan ordusunu (SAF) destekliyorlar.
Barış umutları, hem yerel aktörlerin hem de dış müdahalelerde bulunan güçlerin hesapları nedeniyle sürekli erteleniyor. Sudan halkı ise bu güç mücadelesinin ortasında giderek artan yıkımla baş başa kalmış durumda.
Çatışmanın kazanılamaz doğasını değiştirmek ve Sudan’da sürdürülebilir bir barış sağlayabilmek için, savaşan taraflara sağlanan askeri desteğin sınırlandırılması ya da tamamen kesilmesi gerekiyor. Çatışmalar devam ettiği sürece, insani kayıplar artarken, savaşın uzun vadeli etkilerinin onarılması onlarca yılı bulacak bir yıkım tehlikesini beraberinde getiriyor.
Kaynakça:
Comments