Neoliberalizmin Aşı Milliyetçiliği İle İmtihanı
Korona virüs salgınının yegane çözümü bağışıklığı sağlayacak olan bir aşı. Bir an önce bulunması için tüm çalışmaların başlatıldığı aşıda ilk galipler Çin ve Almanya olmuştu. Daha sonra ABD, Rusya gibi ülkeler de aşı çalışmalarında sonuç elde ettiler. Ülkelerinde Korona virüs salgınını sonlandırmak isteyen gelişmiş ülkeler, ilaç şirketlerinden ön siparişleri tüm hızlarıyla verdiler. Dünya nüfusunun %16’sına tekabül eden ekonomisi büyük ülkeler, şimdiye kadar üretilen aşıların %60’ını satın aldı. Kanada, nüfusunun tamamını aşılamak için gereken aşının beş katını sipariş etti. Ayrıca AstraZeneca aşılarının stok fazlasına da talip olduğunu belirtti. Avrupa’da Britanya, aşı stokçuluğu yapmaya devam ediyor. Wellcome Vakfı direktörü Jeremy Farrar, ülkesinin tamamının aşılanması gereken miktarın 2 katına sahip olduğunu ifade etti. Avrupa Birliği ise kendi sınırları içinde üretilen aşılar üzerinde ihracat kontrolleri uyguluyor ve bu kontrollerin çok katı olmadığı şeklinde bir savunma yapıyor.
Ancak gelişmemiş ülkelerde durum bundan farklı. Halihazırda ekonomisi büyük ülkelerin hızla satın aldığı stoklara ulaşmak onlar için o kadar kolay değil. Ayrıca aşıyı üreten ilaç şirketleri patentlere sahip olduğu için kendi aşılarını da üretemez durumdalar. Afrika Sağlık Editörü Anne Mawathe, durumu şu şekilde özetliyor: “Birçokları, büyük ilaç şirketlerinin patentleri paylaşması gerektiğini, böylece düşük ücretlerle daha çok aşının üretilebileceğini söylüyor. Ancak şirketler kâr marjlarını düşüreceği için buna yanaşmıyor.” Muhtemelen aşı için ekonomisi büyük ülkeler kendi paylarını aldıktan sonra geriye kalan aşı miktarı piyasada azaldıkça gelişmemiş ülkeler aşıyı daha yüksek fiyattan satın almak zorunda kalacak.
Peki, Dünya bu duruma karşı nasıl bir tavır alıyor? Aşının tüm insanlığa ulaşmasını sağlamak adına Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) COVAX’ı (Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı) ortaya atmıştı. Ekonomisi büyük ülkelerin, yoksul ülkelerin aşılanması için fonlayacağı bu program daha ilk aşamada başarısızlığa uğradı. DSÖ, düşük gelirli ülkelerin %20’sini bile aşılamaya yetecek kadar aşıyı satın almakta güçlük çekiyor. COVAX’ın başarısızlığının en somut örneği, aşı yardımında ilk sırada yer alan ve nüfusu 31 milyon olan Gana’ya sadece 600 bin aşı gönderilmesi oldu.
İngiltere merkezli Wellcome Vakfı ve Bill-Melinda Gates Vakfı Korona virüsle mücadele adına 8 milyar dolarlık bir fon finanse etseler de bu fona dünyanın en önemli ekonomik güçlerinden Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan ve Rusya katkı sağlamadı. Amerika Birleşik Devletleri COVAX’a yakın zamanda 2 milyon dolar katkı sağlasa da Defense Production Act (Savunma Üretim Yasası) ile AstraZeneca aşısının ihracatı yasaklanmıştı. Yapılan baskılar sonucu kullanılmayan bazı aşılar Meksika ve Kanada’ya gönderilse de yasak hala yürürlükte.
AŞI MİLLETÇİLİĞİ ORTAYA ÇIKIYOR
Ekonomisi büyük ülkelerin bu tavrına ilişkin literatürde yeni bir kavram doğdu: aşı milliyetçiliği. Aşı stoklarının her geçen gün artması ve dünyanın geri kalanının bu savaşta yalnız bırakılması aşıya olan talebin milliyetçi bir paradigma ile tetiklendiğini gösteriyor. “İlk olarak benim ulusum” yaklaşımı büyük ekonomilerin sloganı haline dönmüş durumda. Dünyanın en büyük enjeksiyon üretimine sahip olan Hindistan Serum Enstitüsü’nün CEO’su enjeksiyonların büyük çoğunluğunun yurtdışına gitmeden önce ilk olarak kendi ülkesine gideceğinin altını çizmişti. Benzer şekilde Mart 2020’de Almanya’nın CureVac aşı çalışmalarında ABD’nin şirket yetkilileri ile yaptığı görüşmeler sonrasında Almanya, önceliğin her zaman kendilerinde olacağını ifade etmişti.
Dünya buna benzer bir sınavı daha önce de kaybetmişti. 2009 yılında H1N1 (Domuz gribi) salgını sırasında aşıyı ilk bulan ülke olan Avustralya aşının ihracatını engellemiş, ardından da ekonomisi büyük ülkelerle ilaç şirketleri önalım anlaşmaları yapmıştı. Salgın gerilemeye başladığındaysa gelişmiş ülkeler gelişmemiş ülkelere aşı bağışlama teklifi sunmuştu.
Neoliberalizmin dünyaya sunduğu gelir eşitsizliği, salgında kendini göstermeye devam ederken, bu eşitsizliğin sonucu olarak karşımıza çok daha hızlı gerçekleşen ölümler çıkıyor.
İlaç şirketlerinin kar maksimizasyonu çabası, tüm dünya bağışıklık kazanmadığı takdirde daha büyük bir sorun olarak gün yüzüne çıkabilir. Virüsün sürekli mutasyona uğraması yeni aşı taleplerine gebe olurken dünya ticaretinin bundan zarar görmesi ihtimali oldukça güçlü. Uluslararası Ticaret Odası’na (International Chamber of Commerce) göre, aşıların böylesine yavaş ve orantısız bir şekilde dağıtılması salgını uzatarak küresel ekonomiye 9,2 trilyon dolara mal olacak. Yapılan tahminlere göre, aşı olmasaydı bile Korona virüsün dünya çapındaki maliyeti yılda 3,4 trilyon dolar olacaktı. Ancak aşının eşitsiz bölüşümü tek başına küresel ekonomiye yılda 1,2 trilyon dolarlık bir kayba yol açacak. En fakir ülkelerin aşılara erişememesi küresel ekonomiye yaklaşık 153 milyar dolar kaybettirecek. AB yılda yaklaşık 40 milyar dolar, ABD 16 milyar dolar zarara uğrayacak.
Neoliberal ekonomilerin küresel bir salgında ulusalcı çözümlere başvurduğuna şahit oluyoruz. Milyonlarca kişinin ölümüne sebep olan bir salgında ekonomik ilerleme küresel değil ulusal bir sorun haline dönüşmüş durumda. Üstelik sağlık sistemlerinin özelleştirildiği ve kamunun sosyal yardımlarının azaldığı bir sistem tasarlayan serbest piyasa fikrinin kriz anlarında başarılı olamadığını görüyoruz.
SONUÇ
Dünya bir salgın kriziyle beraber bir aşı krizinin de pençesinde. Dünyayı daha fazla bütünleştireceğine inandığımız neoliberalizm ise aşı krizinin asıl sorumlusu olabilir. İlaç şirketlerinin patentleri ile yaygın aşı üretimini engellemesi, ekonomisi büyük ülkelerin aşıya daha kolay ulaşması gibi sorunlar gözümüze çarpan ilk örnekler arasında. Son 10 yıldır artan milliyetçiliğin de krizde payı var. Avrupa’da yükselen yeni milliyetçi akımların neolibralizmin sonunu getireceğine dair teoriler yaygınlık kazanıyor. Hangisinin yola devam edeceğini bilmesek de bildiğimiz bir şey var: İkisinin birlikte verdiği zarar çok daha fazla. Kalkınmayı destekleyecek ve gelişimin ön ayağı olacak IMF, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi küresel kurumlar henüz aşı milliyetçiliği sorununa etkin bir çözüm sunamadılar. Küresel ticarete tehdit olacak bu politikalar neoliberalizmin aşıyla imtihanı olarak adlandırılacak. Bir yandan küresel ilaç şirketleri karlarına kar katıyor diğer yandan ülkeler milliyetçi bir tavırla aşıları almaya çalışıyor. Bu durumda ise ortaya çözümsüz bir yapı çıkıyor.
Kaynaklar
Rand Corporation, https://www.rand.org/randeurope/research/projects/cost-of-covid19-vaccine-nationalism.html, 20.04.2021
Hürriyet, Dinç Erdoğan, Selin. DSÖ Uyardı, Aşı Milliyetçiliği Pandemiyi Nasıl Etkiler? https://www.hurriyet.com.tr/dunya/dunya-saglik-orgutu-uyardi-asi-milliyetciligi-pandemiyi-nasil-etkiler-41736528, 20.04.2021 BBC, Covid aşısı: Dünyada herkesin aşılanması ne kadar sürecek?
Harvard Business Review, Bitton Asaf. https://hbr.org/2020/05/the-danger-of-vaccine-nationalism (21.04.2021)
ICC, Vaccine Nationalism Could Cost Rich Countries Us 4,5 Trillion, 25.01.2021
https://iccwbo.org/media-wall/news-speeches/study-shows-vaccine-nationalism-could-cost-rich-countries-us4-5-trillion/ (21.04.2021)
https://www.nytimes.com/2021/04/24/climate/inda-covid-vaccines.html (27.04.2021)
Comments