Boris Johnson’a Veda Ederken İngiltere Ekonomisine Bakış
Brexit, COVID-19 pandemisi ve son olarak Muhafazakâr Parti lideri ve Başbakan Boris Johnson’ın istifasıyla birlikte İngiltere’de sular durulmuyor. Başbakan, Brexit’in en kritik dönemlerinde Theresa May’in ardından bu koltuğa 2019’da oturmuştu. Brexit ile pandemi, görev süresi boyunca en önemli gündem maddeleri oldu. Bu süre zarfında büyük dalgalanmalar yaşayan ülke ekonomisi ve Sterlin, Johnson’ın istifasından sonra oluşan siyasi belirsizlikle de piyasalara güven vermeyen bir konumda bulunuyor. Ukrayna – Rusya savaşında İngiltere’nin Rusya’nın karşısında aldığı net tutum ve enerji piyasasının yükselişi de İngiliz ekonomisinin kötü gidişini etkiliyor.
Brexit ve Sonrası
23 Haziran 2016’da Birleşik Krallık’ta yapılan referandumda yaklaşık yüzde 51,9 oyla Brexit kararı çıkmıştı. Bir “devrim anı” olarak adlandırılan bu referandum, İngiltere siyasetinin merkezinden neredeyse 6 yıldır hiç ayrılmadı. Fakat Brexit özellikle kamuoyunda kutuplaşmanın artmasında önemli bir rol oynadı. Araştırmaya göre ülkede halk Brexit konusunda yine neredeyse ortadan ikiye bölünmüş durumda ve yıllardır aynı tercihi koruma eğilimi gösteriyorlar. AB’ye yeniden katılma konusunda bir referandum yapılırsa sonucun 2016’da yapılan referandumla hemen hemen aynı olacağı anketler tarafından bildiriliyor. Muhafazakâr Parti senelerdir Brexit savunuculuğunu üstlenerek neredeyse “Brexit” partisi haline gelmiş durumda, keza İşçi Partisi de iktidar partisinin bazı politikalarını sert bir dille eleştirse de Brexit’i destekler bir pozisyonda durmaya devam ediyor.
Brexit’in ciddi sonuçlarından biri de Birleşik Krallık ülkelerinin ayrılık taleplerini yeniden gündeme getirmeleri oldu. Örneğin İskoçya Brexit oylamasına yüzde 62 ile “hayır” oyu vermişti. Bu durum İskoç siyasetçiler için ayrılmak için yeterli bir sebep olarak değerlendiriliyor. Aynı kaygıları taşıyan Kuzey İrlanda’da da Brexit sonrası ayrılıkçı söylemlerin arttığı söylenebilir.
Brexit sonrası ekonomi elbette en önemli konu olarak görülürken ekonominin nasıl etkilendiğiyle alakalı dış etkenlerden bağımsız bir yorum yapabilmek güç. Zira Birleşik Krallık, 2020’de AB’den sınırlı bir serbest ticaret anlaşmasıyla ayrıldı. Ancak bu anlaşma sadece belli ürünleri ve ekonomik verileri kapsıyor. Aynı zamanda bu tarihlerde pandeminin de patlak vermesi Brexit’in ekonomiye etkisi konusunda yorum yapmayı bir hayli güçleştiriyor. Analistlere göre ekonomi üzerindeki etkisinin tam olarak ortaya çıkması yıllar alabilir. Fakat özellikle kamu ve özel sektörde işten çıkarmaların artması, enflasyonun giderek yükselmesi ekonomik göstergelerin İngiltere tarafında iyiye gitmediğini bize gösteriyor.
Brexit, Birleşik Krallık’ın dünyadaki müttefikleri ve düşmanları tarafından stratejik bir hata olarak görülse de potansiyel etkileri konusunda görüş beyan etmek için henüz çok erken olduğu da unutulmamalıdır.
Johnson Dönemi
Boris Johnson dönemine göz atacak olursak, her ne kadar başbakanın şahsı ve kabinesi muhtelif olaylarla bir türlü gündemden düşmese de en akılda kalanlar hiç kuşkusuz COVID-19 salgını kurallarının ihlalleri, resmi konutunun lüks bir şekilde yenilenmesi ve cinsel tacizle suçlanan kişinin bakan olarak atanmasıydı.
Johnson nispeten daha iyi durumda devraldığı bir ekonomiyi kriz durumunda bırakıyor. Britanyalılar, pandeminin ardından giderek yükselen enflasyonla birlikte on yıllardır mali durumlarındaki en sıkı baskıyla karşı karşıya kalmak durumundalar. Aynı zamanda Sterlin, gelişmiş ülkeler arasında neredeyse en çok değer kaybeden para birimi olma yolunda hızla ilerliyor. Özellikle Brexit sonrası düşen ihracat gelirleri İngiliz ekonomisini zora sokarken çıkış yolu bulunamaması bu süreci giderek sancılı bir hale getirdi.
Ekonomi gazetelerinde Boris Johnson’ın katı ve uzlaşmacı olmayan tavrının; Brexit ve pandemi ile beraber ekonomiye zarar verdiği, özellikle AB ile yapılacak ticaret anlaşmasında vazgeçme eğilimi göstermesinin bu durumu giderek kötüleştirdiği belirtiliyor. Benzer analizler, Boris Johnson’ın ayrılmasıyla yeni gelecek başbakan ve kabinenin daha gevşek maliye politikaları izlemesi tavsiyeleri veriyor. Hatta Johnson sonrası Sterlin’deki düşüşün de sona erebileceği söyleniyor çünkü Johnson’ın istifasından hemen sonra Sterlin cılız da olsa diğer para birimlerine karşı değer kazanmıştı.
İngiltere’nin Brexit sonrası kendi üretimine olan talebi sürdürebilmesi için mallarını daha rekabetçi bir şekilde fiyatlandırması gerekiyor. Bunun için ya ülkedeki enflasyon oranlarını yurt dışından daha düşük hale getirmeli ya da daha zayıf bir döviz kuruna sahip olmalı. Buna rağmen ülke yıllardır enflasyon oranlarını düşürmekte zorlanıyor. Çünkü İngiltere küresel enerji fiyatları şokundan sert bir şekilde etkileniyor ve sendikalar, on yıllardır devam eden kemer sıkmanın ardından memur ve işçiler için daha yüksek ücretler talep ediyor. Rekabetçiliği yakalamak adına da Sterlin giderek değer kaybediyor.
Milli gelirin de giderek düştüğü İngiltere’de 2019’dan bu yana keskin bir düşüş yaşandığı ve toplam ticaretin GSYİH içindeki payının yüzde 8 oranında düştüğü gözlemlendi. Aynı süre zarfında İngiltere ile benzer bir ticaret profiline sahip olan Fransa sadece 2 puanlık bir düşüş yaşadı.
İngiltere’de Yeni Bir Sayfa Mı?
Sterlin, Johnson’ın istifasının duyurulmasına ilk etapta olumlu tepki vermiş ve Dolar karşısındaki değerini artırmıştı. Fakat bütün bunlar, uzun süreli türbülansı dindirmeye yetmeyecek gibi gözüküyor. Bu olumlu göstergenin ardından yatırımcılar İngiltere’nin ekonomik pozisyonunun geleceğini tartıyor ve 40 yılın en yüksek seviyesinde seyreden enflasyonla nasıl mücadele edileceğini merakla bekliyor. Yatırımcılar, büyümenin nasıl iyileştirileceğine dair ipuçları için potansiyel Muhafazakâr Parti liderlerinin ekonomi politikalarını ve ülkenin ekonomik problemlerine olan çözüm önerilerini hevesle takip ediyorlar. Analistler, daha katı bir Brexit’çinin göreve gelmesinin Sterlin için onarılamaz zararları olabileceğini aktarırken 5 Eylül günü tüm bu sorular yanıt bulacak ve İngiltere yeni başbakanına kavuşacak.
Muhafazakâr Parti içinde yapılan bir dizi seçim sonunda Rishi Sunak ve Liz Truss, bir sonraki başbakan olma mücadelesine devam ediyor. Sunak ve Truss arasında geçen mücadelede anketler ve yapılan seçimler Sunak’ın bir adım önde olduğunu gösterse de Liz Truss kapsayıcı ve görece daha sosyal politikalarıyla seçimi kazanmayı amaçlıyor.
Sunak 2020-2022 yılları arasında Johnson’ın kabinesinde Maliye bakanı olarak görev yapmıştı, Liz Truss ise 2021-2022 yılları arasında yine aynı kabinede Dışişleri bakanlığını üstlenmişti.
Kaynakça
Comments