Avrupa’nın alternatif enerji kaynağı: Doğu Akdeniz
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Rus petrolü ve doğal gazına bağımlılıklarını gözden geçirmek zorunda kaldılar. Hatta yaptırım kararları alırken enerji bağımlılıklarından dolayı yavaş ve ihtiyatlı davranmaları Batı kamuoyunun oldukça tepkisini çekti. Rus enerji kaynaklarına olan bağımlıklarını göz ardı ederek hem kendi sınırları içerisindeki eski enerji santrallerini yeniden işletmeye başladılar hem de alternatif ithal edilebilecek enerji kaynaklarına yöneldiler. Bu bağlamda AB için öne çıkan alternatiflerden biri de Doğu Akdeniz.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere, Suudi Arabistan’la; Almanya’ysa Katar’la enerji konusunda ikili ilişkilerini geliştirmeye yönelik adımlar attı. 2 sene önce imzalanan ve Doğu Akdeniz doğal gazını Avrupa’ya taşıyacak olan EastMed boru hattı projesi ile Rusya karşısındaki enerji bağımlılığını azaltmayı planlayan AB için bölgedeki enerji yataklarının ve onların dağıtımının önemi iyice artmış durumda. Bu boru hattı ile taşınacak miktar Avrupa’nın ihtiyacını tam olarak karşılamasa bile bir alternatif olması açısından önemli. Tahmini rakamlara göre EastMed boru hattı ile Avrupa’ya yılda 10 milyar metreküp doğal gaz taşınması planlanıyordu. Bu miktar Rusya’nın Avrupa’ya ihraç ettiği miktarın 15’te birine tekabül ediyor. Bu durum da yurt dışındaki bazı uzmanlara göre Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının Avrupa için ne kadar gerçekçi bir alternatif oluşturabileceği sorusunu da akıllara getiriyor. Bununla beraber taşıma maliyetlerini oldukça düşüren sıvılaştırılmış doğal gaz ise Avrupa için bir başka alternatif. Özellikle Almanya Katar ile vardığı anlaşma sonucu ülkesinde 2 adet yeni sıvılaştırılmış doğalgaz terminali (LNG) kuracağını açıkladı[1]. LNG terminallerinin sayısının artması halinde AB’ye bölgeden ulaştırılan doğal gaz miktarı ilerleyen yıllarda daha da artabilir ancak bu miktarın ne kadar olabileceği ile ilgili elde kesin bir bilgi yok.
Doğu Akdeniz’de yakın geçmişte yaşanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) tartışmalarında da Fransa ve Almanya, Türkiye ile bölgedeki diğer ülkelerin arasındaki gerilimlerde taraf olmuş aynı zamanda da sağduyu çağrısı yapmıştı[2].Bölgedeki enerji kaynakları Avrupa’nın ihtiyacı olan miktarı karşılamasa bile birden fazla ülkenin dağıtımda pay sahibi olduğu bu proje onlar için güvenli bir alternatif. Bu tarz uluslararası enerji dağıtımı anlaşmalarında ne kadar çok ülke dağıtımda yer alıyorsa dağıtımın güvenliğinin ve güvenilirliğinin de o kadar arttığı varsayılıyor.
Rusya gibi otoriter rejimler tarafından sağlanan enerji kaynakları hem demokratik ülkelerin bir şekilde onlara bağımlı olmasına yol açıyor hem de bu otokrat hükümetlerin kendi sınırları içerisinde gerçekleştirdikleri insan hakları ihlallerine ses çıkarılmamasına sebep oluyor. Bu nedenle İngiltere’nin Suudi Arabistan’la, Almanya’nın da Katar’la kurduğu yeni ilişkiler de bu ülkelerdeki muhalefet gruplarının tepkisini çekti.
Doğu Akdeniz’de yalnızlık dönemi
İsrail’in Lübnan ile yaşadığı kıta sahanlığı probleminin dışındaki diğer problemlerin hepsinde Türkiye bir ittifakın karşısında sorun çıkaran ülke olarak yer almıştı. Özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs’la yaşanan Münhasır Ekonomik Bölge tartışmaları sonucu bölgede askeri tatbikatlar ve petrol, gaz arama çalışmaları birçok sıkıntıyı beraberinde getirmişti. Bu durum diğer ülkelerin bir çatı altında toplanmasında da büyük bir etken olarak yer aldı. Bilindiği üzere de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail bir anlaşma imzalayarak Levant havzasından çıkan doğal gazın Avrupa’ya dağıtımı üzerine bir anlaşmaya varmışlardı[3]. Doğu Akdeniz’de kurulan bu ittifaka ABD ve AB ülkelerinin destek vermesiyle Türkiye yalnız kalmış ve bölgede müttefik olarak hükümet krizi yaşayan Libya ile anlaşmaya varabilmişti. Ancak son zamanlarda yaşanan gelişmeler, bölgedeki ittifakların yapısını değiştirmeye başladı.
Doğu Akdeniz’de değişen roller
Sosyal medyada kıraathane sohbetlerinden esinlenerek kullanılan … bölgede kartlar yeniden dağıtılıyor ifadesi Doğu Akdeniz’deki enerji yataklarının kaderi konusunda da kullanılmaya başlanabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nin EastMed projesinin finansmanından çekildiğini açıklamasıyla beraber bölgedeki ülkelerin rolleri de tekrardan tartışma konusu oldu. 2 Ocak 2020 tarihinde İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan tarafından imzalanan proje yılda yaklaşık 10 milyar metreküp doğal gazı Avrupa’ya taşımayı hedefliyordu. Ancak ABD’nin fosil yakıtların yavaş yavaş kullanılmasının bırakılacağını öngörerek finansmanını çekmesi anlaşmayı imzalayan ülkeler için bir mağlubiyet olarak değerlendirildi[4]. Bu üç ülkenin yanında yer alan Mısır ile beraber bu ittifak için Türkiye artık yeni bir partner olarak ortaya çıkmaya başladı.
Peki şimdi ne olacak?
ABD’nin çekilmesiyle beraber Türkiye yeniden masadaki aktörlerden biri haline gelmiş durumda. Mart ayının başında Yunanistan Başbakanı Mitsotakis ve İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ile gerçekleştirilen görüşmeleri Doğu Akdeniz’den bağımsız bir durum olarak ele almak çok mümkün durmuyor[5]. Türkiye’nin anlaşmaya dahil olduğu bir senaryoda belirtilen tahmini rakamlara göre projenin maliyetinin yaklaşık 3 kat daha ucuza gelebileceği söyleniyor[6].Ancak bu durumda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) büyük ihtimalle ya masanın dışında kalacak ya da projedeki önemi minimal bir seviyeye inecek. Bu ihtimal GKRY’nin ve Yunanistan’ın isteyeceği bir durum değil. Dış basında yer alan haberlere göre Türkiye’nin güvenilir ve istikrarlı bir partner olup olmadığı konusunda özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin büyük şüpheleri var[7]. Bu durumdan ötürü de Türkiye ile bir anlaşma yapılmış gibi bir algı oluşmasını istemiyorlar.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Türkiye ziyaretinden yaklaşık 1 hafta önce Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne bir ziyarette bulunmuştu. Ziyaretin sebebi olarak İsrail’in Türkiye ile yakınlaşmasının GKRY cephesinde oluşturduğu rahatsızlık olarak öne sürülmüştü[8]. Ziyarette Herzog mevkidaşına aralarındaki anlaşmanın devam ettiğini ve Türkiye ile yapılacak görüşmenin buna gölge düşürmeyeceğini iletti, tabiri caizse bu görüşme biraz GKRY’nin gazını almak için yapılmış bir görüşme olarak basına yansıdı.[9]
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşüyor. 9 Mart 2022.
Görüşme takvimi
Gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için Şubat ve Mart aylarında yapılan görüşmelerin sırası şu şekilde oldu:
3 Mart 2022 İsrail – Güney Kıbrıs
9 Mart 2022 İsrail – Türkiye (Ankara)
13 Mart 2022 Yunanistan – Türkiye (İstanbul).
Alternatif Senaryolar
Türkiye’nin anlaşmaya dahil olması halinde gerçekleşebilecek birkaç senaryo var. Bunlardan birincisi boru hattının ilk aşaması olan İsrail-Kıbrıs hattından sonra boru hattının Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçirilmesini içeriyor[10]. İkinci bir senaryo ise, bölgedeki istikrarsızlık ve toprak bütünlüğü problemleri nedeniyle, çok muhtemel durmasa da İsrail, Lübnan ve Suriye’yi geçerek Türkiye’ye ulaşan bir boru hattı. Zaten bu ikinci Senaryo Güney Kıbrıs’ın denklemden çıkarılması anlamına geliyor ki bu da Yunanistan’ın isteyeceği bir projeksiyon olmayacaktır. Son senaryoysa Türkiye’nin içinde olmadığı bir planı kapsıyor. Bu da aslında EastMed projesinin farklı finansman kaynaklarıyla devam ettirilmesini öngörüyor. Ancak potansiyel en büyük yatırımcı olan AB ülkeleri bu senaryoya sıcak bakmayabilir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası güvenlik politikalarına ciddi miktarda kaynak ayıracak olan AB ülkeleri, EastMed projesini daha az maliyetli hale getiren Türkiye’nin yer aldığı senaryoları tercih edebilir.
Türkiye için, gerek Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de gerekse diğer ittifaklara karşı son yıllarda yapmış olduğu yanlış hamlelerden dönebileceği bir manevra alanı açılmış gibi duruyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Türkiye’nin hem S-400 meselesi yüzünden NATO içerisinde izolasyona uğraması hem de Doğu Akdeniz’de kurulan ittifakların bir nevi isteyerek dışında kalması gibi problemleri geri döndürülebilir bir noktaya getirdi. Mevcut hükümet geçmişte dış politika alanında rasyonel ve realist yaklaşımlar yerine ideolojik yaklaşımları tercih etmiş ve bunun sonuçları dış politikada yalnızlaşan bir Türkiye olmuştu. Geldiğimiz noktada iktidarın dış politikada gerçekleştireceği hamlelerin mecburi olarak ekonomik çıkarları doğrultusunda olacağını ve bunun da Türkiye için faydalı sonuçlar doğuracağını düşündüğümü de son olarak eklemek isterim.
Arif Kağan Şahin
Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler.
Kaynakça:
With the US Withdrawing Its Support, Can the EastMed Project Now Turn Regional?
Comments